Bir kitaptan korktuğunuz oldu mu hiç? Yok yok çok
kalın ya da dili ağır diye değil. Acaba bu kez beni alıp hangi duvara çarpacak,
yine ne söyleyip gerçeğiyle boğacak diye.
Bana da çok değil birkaç kitabı elime alınca olur bu. Bu
kez de Aeden’de yaşadım işte! (Yazar ile yapılan bir röportajdan öğrendiğim
kadarıyla okunuşu “eden” şeklindeymiş Kuran-ı Kerim’de “Cennet” anlamında
bahsediliyormuş.)
Söyleyecek sözü olan yazar; sizi yolunuzdan döndürecek
bir şeyler yapmaya kararlı yazar, bunu yapar. Siz de daha önce bu yazarın
kitaplarından okuduysanız benim gibi, korkarsınız. Ne diyecek de bana yolumun
doğruluğunu sorgulatacak diye.
Temelini anlattığı hikayeden alan bir roman değil Aeden, hatta olaylar amaç değil araç olmuş bu kitapta.. Sadece olay örgüsünün
çevresinde gezinirseniz okurken, amacının çok dışına çıkmış olacaktır Azra
Kohen. Aslında olay örgüsünü kullanarak temelde vermek istediklerini bu kurguya
başarılı bir şekilde oturtabilmiş çünkü. Siz kahramanların başından geçenleri
takip ederken size alttan alttan, hatta zaman zaman dip notlarla göstere göstere verilen mesajları alamazsanız,
ki gerçek okuyucunun gözünden kaçacağına inanmıyorum, çok şey kaybedersiniz.
Yazarın bundan
önceki romanlarından oldukça farklı bir ortamda, gerçek olması mümkün olmayan
bir ortamda geçiyor hikaye (ama siz sürekli gerçekten var olmasını dileyeceksiniz
emin olun) Mükemmel insanı, ya da gerçek insanı tanıma şansı buluyorsunuz
yazarın kelimeleriyle ve gerçek olmaya ne kadar yakın ya da ne kadar uzak olduğunuzu
sorgulama fırsatı.. Zaman zaman Öyle bütünleşiyorsunuz ki kahramanlarla bir
sonraki hareketlerini tahmin edebilirseniz gerçekten “insan” olmaya ne kadar
yakın olduğunuzu fark edip gururlanabiliyorsunuz bile.. Yazar size “ben
olsaydım” dediğinizde neler olabileceğini göstererek zaman zaman sizi sarsmayı
bırakıp ümitlendiriyor böylece…
Kendi elimizle yaşadığımız dünyaya neler yaptığımızı,
kendimize zarar vermekte ne kadar ısrarcı olduğumuzu fark edip öfkeyle
dolduğum; bir avuç insanın bile milyonlarca insanın hayatını değiştirebilecek
bir hareketi başlatabileceğini görünce ümitle gülümsediğim anlar yaşadım
okurken. Farkındalık yaratmak aslında insani bir sorumluluk olsa da çok az
kişinin var oluşunun temeli olarak gördüğü bir kavram. Günümüzde yazar da bu
bayrağı taşımaya kararlı kişilerden biri bence.
İnstagramda bahsetmiştim yazarla tanışıp nasıl
ağladığımı anlatacaktım bu yazımda, madem başlattık devam etmek lazım. 2015
yılında İstanbul Tüyap kitap fuarında imza kuyruğunda beklerken kimi göreceğimi,
nasıl biriyle tanışıp birkaç kelime etme fırsatı bulacağımı bilmiyordum. Zaten
kalkıp Muğla’dan İstanbul’a sadece okuduğum kitapların yazarlarını görme
fırsatı bulabilmek için gittiğimden yanıma da bu yazarlardan hiçbirinin
kitaplarını alamamıştım. Malum uçakta valizler için kilogram sınırlaması ve o
kadar ağır bir valizle seyahat etmenin zorluğu da olunca imza alıp
tanışabileceğim yazarların ben de olsa bile bir kitaplarını yeniden satın alıp
sembolik bir imza elde edebilmek ve o günüden bir anı olarak kitaplığımda baş
köşeye koyabileceğim kitaplarla dönebilmekti amacım. Bu yüzden o gün sadece Pi’yi
almıştım fuardan. Malum kalın bir kitaptı ve altını çize çize okumaktan sürekli
elimde taşımaktan dağılmıştı bendeki, yenilense fena olmazdı. Neyse kitabı aldım ve sıraya girdik bana bu yolculukta
yarenlik eden kalkıp Muğla’dan onca yolu benimle gelen yakın arkadaşım Çiğdemle.
Onun bana yarenlik etmenin dışında bazı görevleri vardı tabi imza kuyruklarında
çakışan saatler olduğunda benim yerime
sıraya girip ben imza alıp yazarlarla sohbet ederken de fotoğraflarımı çekip
anı ölümsüzleştirmek gibi J işte Azra
Kohen ile tanışıp birkaç kelam etmek için girdiğimiz sırada imza saati
yaklaşırken bir şey çekti dikkatimizi. Yazar için ayrılan alanda bir hareket
başladı. Önce çay-kahve standı sonra meyve sepetleri sonra atıştırmalıkların
olduğu bir sepet daha kondu ortaya sıradaki herkes gibi biz de şaşkındık. Zira
yaklaşık bir haftadır oradaydık ve ilk kez böyle bir şeye şahit oluyorduk. Görevliler
çay kahve içebileceğimizi meyvelerden ve atıştırmalıklardan alabileceğimizi
söyleyince garip bir şey oldu bana o imza kuyruklarında bekleyenler bilirler
yanınıza aldığınız küçük sırt çantanız tonlarca ağırlığa dönüşür beklediğiniz
saatlerde. Herkesin ayakkabılarıyla bastığı sert halıfleks zemin de tertemiz kuştüyü
minder haline geliverir. Hele umduğunuzdan uzun beklediyseniz, yanınıza
aldığınız su ve atıştırmalıklar bittiyse elinizde sadece birazdan göreceğiniz
kişiyle konuşabileceğiniz şeylerin hayali dışında hiçbir iyi şey kalmamıştır
artık. (Çok mu dram oldu? Ama gerçekten öyle) İçimde bir şeyler kıpırdandı
sanki hemen koşup çay aldım bir bardak, bir parça da simit ne iyi gelmişti J sırada biraz daha bekledik Allahtan önlerdeydik
de Azra Hanım gelince sıra bize çabuk geldi. Kitabı imzalaması için uzattım. Adımı
sordu söyledim ve okuyucuları için bu şekilde jest yapan birine birkaç güzel
şey söylemek istedim: “Bu imza sembolik Azra Hanım, en büyük imzanız
yazdıklarınız” demek istedim ama nasıl olduysa ben bunları söylerken öyle ilgili
baktı ki yüzüme ve teşekkür edercesine gülümseyince ne olduğunu anlayamadım
gözlerim doldu birden kalkıp bana sarılınca da boşalıverdi yaşlar. Çok şaşırmıştım
neden ağladığımı bilemediğimden. Tabi kalabalığın ortasında nedensizce ağlayan
kişi olmanın da verdiği mahcubiyet de vardı sanırım. O sözleri hiç unutmuyorum
bana “Bu yaptığının benim için önemini bilemezsin Mehtap” dedi “Lütfen
görüşelim. Beni sosyal medyadan bul ve kendini hatırlat.” Etraftaki şaşkın
bakışlar eşliğinde kitabımı imzaladı. O ve asistanı beni nazikçe uğurladılar. Ben
sonra ne mi yaptım? Aslında onu sosyal medyadan bulmama gerek yoktu, her platformda
takip ediyordum. Tüm gruplardan ayrıldım, takibi bıraktım. O gün ona sarılmış
ağlarken çekilmiş fotoğraflarımı hala saklıyorum. O konudan ben de Çiğdem de
bir daha hiç bahsetmedik gereksizce ağlayıp olay yaratan kız olmak utandırdı beni.
Uzaktan takibe devam ettim sadece. Aeden’i de çıkar çıkmaz aldım ama okumaya
başlamam bile hayli zamanımı aldı. Başlayınca da 2 günde bitirdim kitabı ama
hakkında yazmam da nedense uzun sürdü şimdi bu satırları yazmak bile zorluyor
beni. Sebepsizce ağlamış olmayı kabul edemediğimden herhalde sebebi çok
düşündüm. Ama bugün tüm bunlarla ilgili sebep bulmaya çalışmıyorum artık: “Çok
yorgundum o gün ve yumuşacık bir insanla tanışmış olmak etkiledi beni.” diyorum
şimdi.
Eveeet bu anımızı anlatıp itirafımızı da yazdıktan
sonra bir haber de vereyim okuyuculara yazarın önceki Kitapları Fi, Çi ve Pi
internet üzerinden yayın yapan bir kanalda sağlam bir kadronun yer alacağı bir
dizi olarak yayınlanacak bakalım ne kadarına sadık kalınacak anlatılanların. Yazarın
anlatmak istedikleri ne kadar anlaşılacak hep birlikte göreceğiz . Bu üç kitap
hakkındaki yazıma buradan ulaşabilirsiniz.
Keyifle okuyun, sevgiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder