30 Ağustos 2016 Salı

İSKENDER (Sıba Shakıb) -kitap yorumu

Yaş oldu 34 hala ön yargılı olmamayı öğrenemedim… Bir okur olarak bazı yayınevlerinin kitaplarını alırken  sadece yayınevinin adı bile yetiyor bazen de sadece yayınevinin adı yüzünden gitmiyor bazı kitaplara elim… Hatta bugün bahsedeceğim kitabı internette değil de bir kitabevinde görmüş olsaydım muhtemelen almazdım diyebilirim. Ama çok şey kaçırırmışım onu da söyleyeyim. Ben hep pegasus yayınlarından çıkan kitapların ya daha gençlerin ya da okuduğu kitap  sayısı yılda on taneyi geçmeyen akıcı, basit kurgulu fazla yormadan bitiveren kitap okumak isteyenlerin tercih edeceği bir yayın evi olarak görmüşümdür hep…Belki tesadüfen benim karşıma gelen kitaplar öyleydi ya da bu kitap bu yayınevinin istisnadır onu şimdilik bilemiyorum. 

Öncelikle şurdan başlayayım Kitapyurdundan yaptığım yüklüce bir alışveriş sırasında konusu ilgimi çektiği için sepete atıverdiğim İskender  bana öyle şeyler öğretti ki bunu nasıl yaptığını anlayamadan bitiverince çok şaşırdım doğrusu.. İran tarihiyle ya da Ortadoğunun bugün geldiği durumun nedenleriyle ve geçtiği aşamalarla ilgilenen ya da benim gibi bu konuda fikir sahibi olmak isteyip didaktik tarih kitaplarının sonunu getiremeyenlerdenseniz bence bu kitap tam size göre.

Kitabın ilk iki yüz  sayfası destansı bir dille ilerlemesine rağmen beni hiç sıkmadı diyebilirim kalan yaklaşık üç yüz sayfalık bölümde ise olaylar biraz daha hızlanıyor, yıllar bir nebze daha hızılı akıyor, yüz yıllık insan ömrünün tanık olduğu koca bir tarihi ayrıntılarına girip sizi yormadan güncel hayatın içine harmanlayıp şimdi ne olacak diye diye farketmeden bitiriveriyorsunuz beş yüz sayfayı. 

Kitabı okurken; aslında emperyalist ülkelerin çıkarları için bir ülkeyi nasıl karıştırıp o ülke vatandaşlarına sadece piyon muamelesi yaparak yüzlerce hatta binlerce canı nasıl hiçe sayıp ortalığı kan gölüne çevirerek ve içinden çıkılamaz hale getirdikten sonra sıyrıldıklarını görünce ürktüğümü söylemeden geçemem. Ürktüm çünkü ben hala Ortadoğuda olduğunu kabul etmeyen ama Avrupaya da tutunamayan bir ülkenin vatandaşıyım ve petrol zengini olmayan bir ülkede yaşamama rağmen jeopolitik konumu nedeniyle her türlü entrikanın merkezi haline getirilmeye çalışılan bir coğrafyada yaşıyorum. Hatta son günlerde yaşananlara bakınca bütün bunların nereye gidebileceğini bizden neler alacağını ve bize nasıl bir enkaz, nasıl kanlı bir ortam bırakacağını tahmin etmeye çalışınca ağzımı kocaman açıp bağırmak; buralardan kaçmak, sonra bunu kendime yediremeyip burası için savaşmak, sonra da canımı ve sevdiklerimi koruma isteği ile dualar ederek ağlamak istiyorum. Bu dehşet duygusu benim gibi biraz olanları yorumlama çabasında olan sonra da kendini küçücük ve işe yaramaz hisseden herkesi zaman zaman sarıyordur eminim ama bu kitap beni bu konuda depreştirdi diyebilirim. Çünkü bu tip olaylar bir ülkede yaşandığında en çok sonuçlarını görebilenler korkar… Etrafta bilinçsizce bağırıp çağıranlar değil. Her zaman söylerim  cehalet dünyanın en mutluluk veren olgusudur… Bu kitapta cehaletin nasıl doping etkisi yarattığını, aileyi geçindirecek üç beş kuruşu kazanmanın hayati önem taşıdığı dönemlerde sebebini sorgulamadan meydanlara çıkan güruhlara kızmamayı; sadece acımayı öğrenmeyi denedim diyebilirim.Ama yine de itiraf edeyim beceremedim. Ne diyeyim belki siz okursanız becerebilirsiniz. Nasıl yaptığınızı bana anlatırsanız mutlu olurum inanın.  

Kitaplar bambaşka dünyalara kapılar açıp sizi yine kendinize bakmaya sevkeden harika şeyler. 


Keyifle okuyun..




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder