Geç kaldık her şey için… Böyle demiştin… Ben de mahcubiyet içinde önüme bakıp hemen kabul edivermiştim… Ne acı! halbuki bugün düşünüyorum neydi geç kalmak? İnsan neye geç kalırdı… Randevuya? Mesaiye? Okula? Eve? Düğüne.. Yemeğe? Ama insan insana geç kalır mıydı gerçekten? Hele hele hayata… Eğer yeni başladıysam bir şeye nasıl geç kalırım? Henüz tamamlamak için çok zamanım olmalı, bir ömür kadar mesela. Ahh solgun bakışlım bugün bunu anlamak için geç kaldım işte… O gün elini tutup ‘ahh sevdiğim, gözümün bebeği daha yeni başlıyoruz; nefes aldıkça vaktimiz var’ diyebilseydim. Şimdi bakımsız beyazlamış sakalımla, yaşlılığın izlerini taşıyan elimde akşamdan beri boş kalmasına izin vermediğim kadehim, masamda boş şişeler, kafamda dönen acımasız tilkilerle böylece kalakalmazdım.
O öğleden sonradan bu yana çok vaktim oldu düşünmeye, kendimi bu karanlık odaya hapsedip sadece seni düşünmeye. Gençliğimin hatırlamak istemediğim anılarında dolaştım tam 52 saat 33 dakika…. Duydun mu beyaz saçlı meleğim bu kadar saatte bitti gençliğimin anıları, bunca zaman anca geçebildi gözlerimin önünden! Demek ki beni bırakıp gitmene izin vermeseydim daha bu kadar vaktimiz olacakmış… Biz nasıl geç kalmış olabilirdik… Eğer geç kaldığımızı kabul ettiğimizde girip uzansaydık bir gün nefesimiz kesildiğinde gireceğimiz mezarlara, ne uzun bekleyecekmişiz ölümü…. Ya da birlikte uzansaydık gökyüzünün altına; ne mutlu uzun bir ömür geçirecekmişiz dün senin solgun yüzünü, yavaşça kırışmış ellerini,beyazlamış saçlarını kocaman olmuş çocuklarını görüp de kabul etmek istemediğim ana kadar…
Ah inatçı keçim ah! Cesaretsizliği tüm cesaretimi tüketen ürkek ceylanım… Koca adam oldum ben sen yokken; abi oldum, baba oldum, amca oldum, kardeş oldum, dost oldum, dede oldum da mutlu olamadım be şehla gözlüm, mis kokulum… Bir kere baksaydın onca yıldan sonra sen de bana anlatırdın nasıl bir anne, nasıl bir teyze, nasıl bir dost,nasıl bir nine, nasıl koca bir kadın olduğunu. O bir saniyelik zamanda uzun uzun konuşurduk…
Bakmadın… Haklıydın…
Mutlu olabilirdik demek istemiyorum sana, mutlu olurduk yüzde yüz! Sen o meymenetsizle çekip gidene, ben de seni sevmekten vazgeçene kadar mutluydum çünkü… Sonrası gözyaşları, agresif kahkahalar, sessiz kabullenişler…. Bunca yılı geçirdikten sonra her şey daha net artık…
Biliyor musun? Gözlerime baksaydın bir daha hiçbir yere geç kalmadığımı söyleyecektim sana… Senden sonra evime onlarca saat aldığımı, kendimi onların esiri edip sensiz geçen her tik-tak mesafesini geç kalmamak için harcadığımı söyleyecektim… Bakmadın… Görmedin… Duymadın…
Şimdi ilerleyen yaşıma, iflas etmesinden artık korkmadığım karaciğerime kataraktın tamamen yutmak için durmadan kemirdiği gözlerime rağmen son kez zamanında, tam vaktinde olmam gereken yerdeyim.
Senden sonra kazandığım alışkanlığın kurbanıyım bugün; biliyorum sayılı nefeslerim, tükenmekte kelimelerim… Bana bu hayat yetti diyebilirim… ‘Her şey zamanında güzel’ demiştin ya ben de zamanında gideceğim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder