Görmediğin şeye inanmak görüp varlığına şahit olduğun şeye inanmaktan daha zordur…
Dönem dönem fikir karmaşaları, inanç dalgalanmaları yaşadığım, kainatın varlığını farklı nedenlere bağlamak istediğim doğrudur. Ancak benim asıl soru işaretim ‘bir şeye körü körüne bağlanmak mı? yoksa sürekli şüpheyle yaklaşıp sorgulamak mı? daha zarar verir insana’ olgusudur.Tabi ki ikisi de dediğinizi duyar gibiyim ama bence eğer inanç varsa şüphede doğacağı kaynağı bulmuş demektir. Neticede inanmak dediğimiz kavram, tüm şüpheleri eledikten sonra ulaştığımız sonuçtur.Bu durumda bu iki kavramı birbirinden tamamen ayrılmış kaplarda muhafaza etmek mümkün değildir. hal böyle olunca ben de insanların aynı ‘şey’e olmasa da mutlaka bir ‘şey’e inanma ihtiyacından yola çıkarak ŞÜPHEsiz inandığını varsayarım.
Son dönemde ülkemizde yaşanan olayların sonucu (ya da nedeni) olarak gündeme gelen ‘haşhaşilik’ kavramı beni uzun zamandır kitaplığımda okunmayı bekleyen Fedailerin Kalesi ALAMUT’u okumaya sevketti. Zira okumama nedenimin ilgisizliğmden değil, kitapsatınalma hızımın maalesef okuma hızımdan yaklaşıok 50 kat fazla olmasından kaynakladığının da altını çizmek isterim.
Didaktik olmadığı sürece içinde tarihin hafifi hafif kendini gösterdiği farketmeden o günlere sizi samimiyetle götüren, içinizde anlatılan dönemi biraz kurcalama ihtiyacı uyandıran, kurgu ya da yaşanmış olaylardan esinlenerek yazılmış romanlara oldum olası sempati duyarım fakat ALAMUT u elime alırken hakkında çok detaylı bilgiye sahip olunmayan koskoca bitr Türk devletinin yıkılmasına neden olacak kadar güçlenmiş bir tarikatın onu bu denli güçlü kılan presipleri ve dayandığı temeller hakkında azıcık da olsa bilgi sahibi olabilecek olmak beni oldukça heyecanlandırdı. Çünkü siz de hak verirsiniz ki bir akımın peşinde, bir insanın sözüyle körü körüne biraraya gelecek şekilde örgütleyebilen gücü anlayabilmek heyecan verici.
Gelelim kitaba, kitap 1938 yılında nazi işgalini avrupada yaygınlaştığı dönemde slovak yazar viladimir Bartol tarafından Büyük Selçuklu’nun yıkılmasına neden olan Hasan Sabbah hareketinden yola çıkarak manipülatif liderlere göndermek amacıyla yazılmış olmasına karşın ne yaman çelişkidir ki, bu tip liderlere kaynak teşkil etmiş bir eser.
İnsanların inançlarını sömürerek ya da yumuşak karınlarını hedef alarak kurulan her türlü otoriteye atıfta bulunarak yazılmış ve yazının başında da söylediğim gibi yine insanların şüphelerinin inançlarının sağlamlığı üzerinde oynadığı rolün bilincinde olanların bu şüphelerden beslenerek arkalarına ne fanatik güruhlar alabileceklerini gayet açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Dili oldukça sade ve gayet akıcı bir üslubu var.. genel olarak günümüz türkçesiyle yazılmış olmasıyla birlikte oldukça eski bir tarihi konu aldığı ve yazarın günümüz gençlerine bazı eski sözcükleri hatırlatmak ve hatta öğretmek amacıyla kullandığı kelimelerde bulunduruyor. Nereden mi biliyorum? Kitabın sonundaki çevirmen notundan tabi ki :)
Tüm bu yazdıklarımla beraber kitabın kurgu olduğunu ama ana düşüncesini ve olay örgüsünün kaynağını tüm dünyaca varlığı kabul edilmiş bir fikir akımından ve yaşanması muhtemel olaylardan aldığını da hatırlatmak isterim.
keyifli okumlar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder